Bitkisel kür nedir?
Değerli okuyucu, uzun yıllardan beri bitkiler üzerine yaptığım araştırmalarımın temelini içerdikleri etkin maddeler oluşturmaktadır. Bir bitkinin içerdiği ana etkin madde veya maddeleri araştırıp tanımlamak ve ortaya koymak, önleyici ve koruyucu tedavi için yeterli olmamaktadır. Çünkü bir bitki sadece faydalı maddeler içermemektedir. İnsan sağlığı için olumsuz etkisi olabilecek zararlı maddeler de içermektedir. Bu durumda insan sağlığı için tedavi edici gücü veya önleyici ve koruyucu gücü olan etkin maddelerden nasıl faydalanabileceğiz? Tedavi edici, önleyici ve koruyucu gücü olan etkin maddeleri bitkiden nasıl dışarı alacağız? Bu faydalı maddeleri dışarı alırken zararlı olanların da alınmamasını nasıl sağlayacağız?
Tüm bunlar doğru seçilmiş bitkinin hangi kısımlarının kullanılacağı ve nasıl hazırlanması gerektiği sorusunu ön plana çıkarmaktadır. Bunun en kolay yolu, bitkiyi demlemek veya haşlamaktır. Demleme veya haşlama esnasında bitkinin içerdiği tüm etkin maddeler aynı anda suya geçemezler. Demleme süresine bağlı olarak belli bir sırada demleme suyuna geçerler. Bu nedenle bitkinin ne müddetle demleneceği çok önemlidir. Çok severek verdiğim bir örnekle bu durumu sizlere tekrar açıklamak istiyorum. Masanıza üç tane sıcak su dolu bardağı koyunuz ve aynı anda üçünün de içerisine birer tane çay poşetini atınız. Birinci bardaktakini bir dakika sonra çekiniz, ikinci bardaktakini dört dakika sonra çekiniz ve üçüncü bardaktakini de sekiz dakika sonra çekiniz. Önünüzde üç ayrı zamanda demlenmiş birer bardak çay bulunmaktadır. Şimdi sırasıyla bu üç bardağın insan üzerindeki etkilerinin ne olabileceğini inceleyelim.
Birinci bardaktaki bir dakikalık çay en uyarıcı olanıdır. Çünkü birinci dakikada suya geçen maddeler en uyarıcı olanlardır. Bunlar arasında kafein, theobrombin ve theophilin bulunmaktadır. Bu üç madde uyarıcıdır, yani kalp atışlarını bir miktar artırırlar. Bir miktar da tansiyonu yükseltirler. Uyarıcı olmaları nedeniyle kendinizi gergin hissedersiniz ve uykuya geçmekte zorlanırsınız. Bir dakika demleyerek, açık çay içtiğini zannedenler ne yazık ki yanılırlar. Onların açık çay zannettikleri çok kısa demlenmiş çaydır. Oysaki çayın kısa demlenmişi en uyarıcı ve gerginlik yapıcı olanıdır.
Gelelim ikinci sıradaki, dört dakika demlenmiş çay bardağına. Bu çay sindirim sistemini uyarıcı etkin maddeler içermektedir. Yemeğin üzerine içeceğiniz dört dakika demlenmiş çayın, sindiriminizi nasıl hızlandırdığını ve yemekleri nasıl daha kolay hazmettiğinizi hayretle hissedebilirsiniz.
Üçüncü sırada ve sekiz dakika demlenmiş çaysa keyif vericidir. Rahatlatıcıdır. Dinlendiricidir.
Bitkileri doğru seçerek, doğru şekilde hazırlayarak ve de doğru uygulayarak sahip oldukları biyolojik gücü sağlıklı bir yaşam için, hastalıklara karşı koruyucu ve önleyici olarak kullanmak mümkündür. Seçtiğiniz bitki doğru olsa dahi, yanlış hazırlanır ve yanlış uygulanırsa başarılı bir sonuç almak mümkün olmamaktadır. Doğru bitki seçilmiş ve doğru şekilde hazırlanmış olsa bile, eğer yanlış uygulanıyorsa başarılı bir sonuç almak yine de tam olarak mümkün olmamaktadır. Başarılı bir sonuç elde etmek doğru SEÇİM, doğru HAZIRLAMA ve doğru UYGULAMA ile mümkündür. Doğru bitkinin seçilmesi, hazırlanması ve uygulanması kurallara bağlıdır. Bitkilerin bu kurallara uyularak tüketilmesine 'kür' adını vermekteyim.
Doğru bitki seçimi, en zor olan seçimdir. Bu zorluğun birinci nedeni, bitkinin değişik yörelerde farklı isim adı altında tanınmasıdır. Aynı bitki çok değişik isimler altında satılmaktadır. Örneğin, Achillie millefolium bitkisini ele alalım. Daha çok civanperçemi olarak tanınan bu bitki akbaşlı, binbir yaprak otu veya barsama otu adı altında da satılmaktadır. Bu konuda diğer bir önemli zorluk da birbirlerinden tamamen farklı bitkilerin aynı isim altında satılmasıdır. Örneğin, Alchemilla vulgaris bitkisiyle Leontice leontopetalum bitkisinin aynı isim altında, 'arslanpençesi' olarak satılması gibi. Zorluğun ikinci nedeniyse, doğru bitkinin doğru türüne ulaşmaktır. Çünkü kür için doğru türü kullanmak çok önemlidir. Örneğin, adaçayının bugün için bilinen en az on tane türü vardır. Acaba en doğru olan hangisidir? Aynı şekilde ebegümeci bitkisinin bilinen en az beş tane türü vardır. Papatyanın bile en az ondört değişik türü vardır. Çoğu zaman bu farklı türlerin harmanı yapılarak (karıştırılarak) aktarlarda satılmaktadır. Bu da kürün etkisini ve başarısını olumsuz etkilemektedir. Sonuçta, doğru bitki seçimi yapıldıktan sonra bu seçilen bitkinin hangi kısımlarının kullanılacağını bilmek gerekir. Örneğin, bitkinin hangi kısmı ya da tamamı mı, sadece kökleri mi, sadece çiçekleri mi veya saplarıyla beraber yaprakları mı kullanılmalıdır şeklinde bilgi sahibi olmak zorunluluktur. Çünkü seçilen bitkinin yaprakları, çiçekleri ve kökleri ayrı ayrı etkin maddeler içermektedir.
Öyle bitkiler vardır ki, sadece kökleri kullanılabilir. Yine öyle bitkiler vardır ki sadece yapraklarının ve saplarının beraber kullanılması ya da sadece çiçeklerinin kullanılması lazımdır. Doğru bitki seçimi konusunda bu satırları okuduktan sonra, tereddütlerinizin olacağına inanıyorum. Bu konuda aktara gittiğinizde doğru bitkiyi satın alıp almadığınız konusunda şüphelerinizin olacağını da kabul ediyorum. Değerli okuyucu, bu tür bitkiler Avrupa'da eczanelerde uzmanlar tarafından satılmakta ve bu bitkileri orijinal ambalajları içerisinde güvenle satın alabilmektesiniz. Eğer bu konuda yine de tereddüt yaşarsanız, bitkiler bölümünden bitkilerin doğru türlerinin resimlerini görebilirsiniz.
Doğru hazırlama konusuna gelince, bitkinin seçilmiş kısımlarının ne müddetle demleneceğinin veya haşlanacağının bilinmesi şarttır. Bir bitkinin üç dakika demlenmesiyle beş dakika demlenmesi arasında çok büyük farklar vardır. Eğer, bitkinin yaprakları demleniyor veya haşlanıyorsa, yapraklarının parçalanmadan (bir bütün olarak) veya parçalanarak demlenmesi veya haşlanması da bir kriterdir. Örneğin, beyaz lahananın yapraklarının doğranmadan ve parçalanmadan haşlanması gerekir. Bunun nedenleri beyaz lahana bölümünde açıklanmıştır.
Hazırlama esnasında ne kadar suya ne kadar bitkinin ilave edileceğinin de bilinmesi gerekir. Bazı bitkilerin demleme süresi tamamlandıktan sonra demleme suyunun içerisinde ılıyana kadar bekletilmesi ve sonra da süzülmesi gerekir. Bazı bitkilerinse, demleme süresi tamamlanır tamamlanmaz bekletmeden hemen süzülmesi gerekir. Bu durum hepatit hastalarının uyguladığı lavanta küründe çok önemlidir. Hepatit hastalarının uyguladıkları lavanta küründe bitkinin demleme süresi tamamlanır tamamlanmaz bekletmeden süzülmesi şarttır. Nasıl hazırlanacağı yapılacak olan kürün tarifinde belirtilmektedir.
Doğru uygulamadaysa aç ya da tok karnına tüketilmesi veya sabah ya da akşam içilmesinin belirtilmesi gerekir. Örneğin, havuç suyu kürü uygulamasında akşam yatağa giderken içilmesi şartı vardır. Bunun nedenleri havuçla ilgili bölümde anlatılmıştır. Uygulanmakta olan kürün uygulama süresinin mutlaka belirtilmiş olması gerekir. Bu noktada belirtilmesi gereken bir başka husus da, uygulama süresince verilecek olan aralardır (duruşlardır). Unutmayınız ki, insan vücudu 24 saat içerisinde biyolojik saat adı verilen bir düzene göre farklı çalışır. Gün içerisinde hormonların dengeleri değişim göstermektedir. Bu sebeple yapılacak kürlerin uygulama sürelerinin belirtilmesi çok önemlidir.
Bu kitapta okuyacağınız bitkilerin uygulama şekilleri araştırmalarımın bir parçasını oluşturmaktadır. Bitkisel kürler uygulanırken belli bir uygulama zamanından sonra iki ya da üç gün veya bir hafta gibi ara vermeler (duraklamalar) önerilmektedir. Tüm bu zamanlamalar tarafımdan araştırılmış, incelenmiş ve de geliştirilmiştir. Bu nedenle size önerilen uygulama şekillerine uymaya özen gösteriniz. Bir bitkinin hangi hastalığa karşı tedavi gücünün olduğunu ortaya koymak nasıl uzun ve yoğun bir inceleme ve araştırma gerektiriyorsa, aynı ölçüde uygulanış biçimini de ortaya koymak inceleme ve araştırma gerektirmektedir. Bir hastalığa karşı doğru olarak seçilmiş bitkinin başarılı olabilmesi, o bitkinin hazırlanışının ve uygulamasının doğru yapılmış olmasına bağlıdır. Aksi takdirde başarılı sonuç almak pek mümkün olmamaktadır.
Şunu da özellikle üzülerek belirtmek isterim ki, bazı insanlar kullandıkları bitkiyi ne kadar uzun zaman demlersem veya kaynatırsam faydasını da o kadar çok görürüm düşüncesiyle yarım saat ya da daha fazla süre kaynatmaktadırlar. Hem bu tür uygulamalardan sonuç almak mümkün değildir, hem de bu uygulamalar vücut için zararlıdır.
Bitkilerin kısık ateşte demlenmesi de çok önemlidir. Bu kitapta önerilen tüm uygulamalarda, demlemenin veya haşlamanın kesinlikle su kaynamaya başladıktan sonra kısık ateşte yapılması gerekmektedir. Yani su önce kaynayacak, siz bitkinizi suya ekleyeceksiniz ve ondan sonraki haşlama veya demleme işlemi kesinlikle kısık ateşte yapılacaktır (çok hafif kaynamasına fırsat vererek). Bunun nedenleri ilerleyen bölümlerde yeri geldikçe açıklanmıştır. Nasıl uygulanacağı da kürün tarifinde belirtilmiştir.
Rahatsızlığınız hakkında ne kadar bilgi edinirseniz edinin, hedefiniz hep şifayı aramak olduğuna göre, beslendiğiniz sebzeleri, meyveleri ve şifalı bitkileri iyi tanımanız gerekir. Hedef hastalandıktan sonra tedavi olmak yerine hastalanmamak için gerekli beslenme ve kürleri uygulamak olmalıdır. Çünkü hastalandıktan sonra tedavi daha zordur.
Bu kitabı okuduktan sonra, dönem dönem yapacağınız bazı sebze veya şifalı bitki kürleri, sizi birçok hastalığa yakalanmaktan koruyacak veya henüz ortaya çıkmamış bir rahatsızlığınızı da önleyecektir. Örneğin, akciğer kanseri, sarılık, siroz hastalığı veya meme kanseri gibi daha birçok hastalık, uygulanacak olan kürlerle engellenebilir. Özellikle tekrar belirtmek isterim ki, 'Nasıl olsa önleyici kür uyguluyorum, hekime gitmeme gerek kalmadı' düşüncesine asla kapılmayınız. Hekim kontrollerine ve önerilerine mutlaka uyunuz.
Çok sevdiğiniz bir sebze sizin sağlığınızın düşmanı olabilir. Tanınmayan düşman her zaman tehlikelidir. Günlük hayatınızda pazardan aldığınız birçok sebze çeşidinin neler içerdiğini ve hangi rahatsızlıklarda bu sebzeleri tüketirken dikkatli ve ölçülü olmanız gerektiğini veya hangilerini daha ağırlıklı olarak tercih etmeniz gerektiğini bu kitapta öğreneceksiniz.
Tablolarda etkin maddelerin miktarları ppm cinsinden verilmiştir. Örneğin, bir madde 215 ppm olarak verilmişse, bunun anlamı şudur. Bitkinin bir kilogramında o maddeden 215 mg bulunmaktadır. Örneğin, karnabaharda ortalama 85 ppm niacin bulunmaktadır. Bu demektir ki, eğer 1 kg. karnabahar tüketirseniz, ortalama 85 mg niacin almış olursunuz. Ancak, bir kilogram karnabahar tükettiğimiz taktirde, vücudumuz 85 mg niacinin tamamını alır diye bir kural yoktur. Bunun neden böyle olduğu yeri geldikçe açıklanmıştır.
Yeri gelmişken bir konuya daha açıklık getirmek istiyorum. Bazı kitaplarda meyvelerdeki vitaminin ya da sebzelerin içerdiği demir, mineral ve proteinin sayısal değerleri verilmektedir. Ben bu görüşe ve verilerin geçerliliğine katılmıyorum. Çünkü yetişen sebzenin, tahılın veya meyvenin içerdiği mineraller, proteinler, etkin maddeler, vitaminler ve diğer biyoaktif maddeler, o bitkinin yetiştiği veya da yetiştirildiği toprağa, havaya, suya, mevsime ve güneşe bağlıdır. Örneğin, kış aylarında yetiştirilen bir sebzenin yapraklarının içerdiği protein oranıyla aynı sebzenin yaz aylarında yetiştirileninin içerdiği protein oranı çok farklıdır. Şüphesiz ki, yaz aylarında yetiştirilen sebzenin yaprakları protein bakımından çok daha zengindir. Bunun sebebi de güneştir.
Sebze ve meyvelerin yetiştirildiği toprakların içerdiği mineraller ve tuzlar bölgeden bölgeye değişiklik gösterirler. Buğdayın, selenyum bakımından zengin olduğu savunulur. Eğer, buğdayın yetiştiği toprak selenyum içermiyorsa, buğdayın selenyum içerdiği şeklinde bir ifade kullanmak doğru değildir. Her bölgede yetişen sebzenin veya meyvenin içerdiği mineraller ve tuzlar yukarıda belirtilen etkenlerden dolayı da farklı oranlar gösterecektir. Yine buna bağlı olarak damak tatları da farklı olacaktır. Bu nedenle, 'Ben bu sebzeyi veya bitkiyi haftada birkaç defa tüketiyorum, nasıl oluyor da bu şifalı gücünden faydalanamıyorum' diye sorarsanız, işte sebebi budur.
'Nasıl olsa bu sebzeyi yemeklerimde sıkça tüketiyorum, şifalı gücünden yeteri kadar istifade ediyorumdur' diye düşünebilirsiniz. Bu görüşler kesinlikle yanlıştır. Çünkü yemek olarak hazırlanmış bir sebzenin içinde bulunan, yağ, salça, tuz, baharat, soğan ve benzeri ilaveler, sebzenin içerdiği birçok etkin maddenin şifa gücünü ortadan kaldırmaktadır. Kitabımda bahsettiğim bir sebzenin veya bitkinin şifalı gücünden istifade edebilmeniz için kürünü mutlaka önerilen şekilde, herhangi bir ilave olmadan yapmanız gerekir. Aksi belirtilmedikçe de aynı anda birden fazla kür uygulamak yanlıştır.
Türkiye'de şifalı bitkiler üzerine yazılmış yerli ve yabancı birçok kitap gördüm. Bu yayınların çokluğu ve çeşitliliği halkımızın bitkisel tedavi konusunda ne kadar duyarlı olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak, Türkiye'de hekimlerimizin çoğu bu olaya 'kocakarı tedavisi' şeklinde bakmaktadırlar. Hatta şifalı bitkiler üzerine konuşmak onları utandırmaktadır. Oysaki şifalı bitkiler yurt dışında aktarlarda veya sokak ortalarında değil, eczanelerde satılmaktadır.
Değerli okuyucu, Türkiye'mizin bitki örtüsünde öyle bitkiler var ki, gerek etkin maddeleri açısından gerekse de genel kalitesi bakımından dünyanın başka hiç bir yerinde aynı değerde olanını bulmak mümkün değildir. Bu bitkiler sadece ve sadece memleketimizde bu kalitede yetişmektedir. Neden? Çünkü Anadolu topraklarında yetişen tıbbi bitkilerimiz yüzyıllar boyunca evrimlerini en mükemmel şekilde tamamlamıştır. Böylelikle de iyileştirici, tedavi edici ve önleyici güçleri en üst seviyeye gelmiştir.
Hemen belirtmekte fayda görüyorum, burada söz konusu ettiğim ' evrim' kelimesinin Darwin'in evrim teorisinde söz konusu edilen evrim kavramıyla hiçbir ilgisi yoktur. Yine belirtmekte fayda görüyorum, Darwin'in evrim teorisini kesinlikle kabul etmiyorum.
Ne yazık ki, her yıl tonlarca değişik şifalı bitkilerimiz çok ucuz fiyatlara köylülerimize toplatılıyor ve yurt dışına ihraç ediliyor. Oradan da bize çok pahalı ilaçlar olarak geri dönüyor. Son birkaç yıldır vitrinlerde bulunan doğal ilaçlar mutlaka her eczaneye girişinizde veya eczanelerin önünden geçerken dikkatinizi çekmiştir.
Benim burada dikkat çekmek istediğim iki mühim nokta vardır: Birincisi, ehil olmayan insanlar bu bitkileri toplarken adeta yok edercesine kökleriyle söküp toplamaktadır. Oysa bu bitkiler birer milli servettir. Bu bitkilerin birçoğunu artık bulmak o kadar zor ki. Maalesef, yakın bir gelecekte de tamamen yok olup gitmeye mahkûm edilmişlerdir.
İkinci noktayı size birer örnekle açıklamak istiyorum. İsviçre ve İsveç'i doğal ilaç konusunda dünya devi yapan, ülkelerindeki bitkilere sahip çıkmaları ve bitkilerini koruma altına almış olmalarıdır. Türkiye'de bir tarihi eseri yurt dışına çıkartmak nasıl yasalar karşısında suç kabul ediliyorsa ve onları nasıl koruyorsak, aynı şekilde Türkiye'mizin bitki örtüsüne ait tıbbi bitkileri de ölçülü bir biçimde toplanmalarını sağlayan ve ihraç edilebilmelerine sınırlama getiren yasalarla koruma altına almak zorundayız. Avrupa'da birçok bitki koruma altındadır. Bu ülkelerin dağlarında dolaşmaya gittiğiniz zaman bazı bitkileri koparmamanız veya toplamamanız gerektiği ikaz tabelâlarıyla belirtilmiştir. Şayet toplar veya koparırsanız suç işlemiş olursunuz. Neden aynı kanun bizim ülkemizde olmasın?
Ben modern tıbbın gücüne ve yine modern tıbbın vazgeçilmezliğine kesin inanan bir bilim adamıyım. Ancak, bitkilerin şifa verici ve tedavi edici gücünün de olduğunu göz ardı etmememiz gerektiğine inanmaktayım. Değerli okuyucu, Anadolu'da hala daha eczanelerin girmediği birçok köy ve beldelerimiz bulunuyor. Bu yörelerde yaşayan insanlar bilimin henüz tanımadığı ve bilmediği şifa verici bitkileri kullanmaktadırlar. Bizlere düşen görev bu bitkileri tıpkı diğer medeni ülkeler gibi koruma altına almaktır.
Yukarıdaki bilgiler Bitkisel Sağlık Rehberi adlı kitaptan alıntıdır.